IVTA

Kardeş sitelerimiz:

IRTA
i-read.them-all.net


ISTA
i-saw.them-all.net

IATA
i-ate.them-all.net


MOSKOVA GEZİMİZ

23-26 Mayıs 2014

Yazı: Ayça Topallı

Fotoğraflar: İhsan Topallı



GENEL İZLENİMLER


Öncelikle, Moskova’da soğuktan değil de sıcaktan şikayet edeceğimiz hiç aklımıza gelmezdi. Kaldığımız dört gün boyunca, 37-38 derece güneş altında gezdik, gölgelere sığındık, havuz fıskiyelerine kafamızı soktuk, sürekli su tükettik, olmadı dondurma aldık, gittiğimiz Türk lokantasında sürahilerle ayran içtik. Terden yapış yapış olduk ama İngiltere’den geldiğimiz için şikayet etmedik, hatta tişört ve şort giyme fırsatı yakaladığımız için sevindik.



Ülkeye adım attığımız andan itibaren cahil cüheyla konumuna düştük. Havaalanı dışında neredeyse hiçbir yerde İngilizce ya da Latin alfabesi kullanılmıyordu ve bu Kiril alfabesiyle ilk sınavımızdı. Gerçi İhsan, anlamını çözemese de yazıları okuyabiliyordu, bana da biraz öğretti ama, sözcükleri hecelerken kendimizi okumayı sökmeye çalışan ilkokul 1. sınıf öğrencileri gibi hissettik. Neyse ki, orada yaşayan ve bize ev sahipliği yapan eniştemiz Sami yanımızdaydı da, dil sorunumuz olmadı.



Ruslar, zaten bilindiği üzere genetik olarak güzel bir ırk. Üstüne bir de oldukça bakımlılar, özellikle bayanlar, sanki bir partiye ya da eğlenceye gidermiş gibi giyiniyorlar sürekli. Spor kıyafet giyeni az.

Çok okuduklarını duymuştuk, gözümüzle de gördük. Metroda ister oturuyor olsunlar, ister ayakta, mutlaka birşeyler okuyorlar. Kağıttan okuyan azalmış, yerini tabletler almış ama gördüğümüz kadarı ile, cep telefonlarını mesajlaşmak ya da oyun oynamak yerine okuma aracı olarak kullanıyorlar.

Metro demişken, hayatımızda gördüğümüz en işlek metrolardan biriydi. Günde 7 milyon insan taşıyormuş (Londra ile New York metrolarının toplamından fazla). Dakikada bir yeni tren gelmesine rağmen, günün hangi saati olursa olsun, oturacak yer bulmak imkansız gibi. Duraklar tam bir insan seli, yeni gelenlerle çıkmaya çalışanları ayırmak için bariyerler kullanıyorlar. Yürüyen merdivenlere erişmek için uzun kuyruklar oluşuyor. O hengamede durup çevreye bakabilirseniz görüyorsunuz ki, her durak ayrı bir sanat eseri. Tavanlar mozaiklerle kaplı, duvarlar heykellerle… Sanki bir müzedesiniz.



“Sanat sanat için mi, halk için mi?” tartışmasına Moskova’da yeni bir boyut ekledik ve farklı bir yanıt bulduk: Sanat devlet için! Gördüğümüz bütün anıtlar devasa ölçülerdeydi ve hepsi de Rus devletinin ihtişamını, büyüklüğünü, yenilmezliğini göstermek için yapılmış gibiydi. Bütün meydanlarda hoparlör sistemi vardı ve sürekli Rusça duyurular oluyordu. Kendimizi adeta Kafka romanlarının sayfalarında, hiç bitmeyen bir propagandanın içinde hissettik.

Rus yemekleri ile ilgili bir deneyimimiz olmadı, mutfaklarının pek ahım şahım olmadığını öğrendik ve özlemini çektiğimiz Türk yemeklerine yöneldik. Sami bizi Türkiye’yi aratmayacak kadar güzel restoranlara götürdü, hem ev yemeklerine hem de kebaplara olan hasretimizi giderdik. Rus birası ve oraya kadar gitmişken Rus votkası (Beluga marka) tattık, güzeldi.



Moskova çok büyük bir şehir, elbet gezemediğimiz yerler kalmıştır. Biz dört günde en ünlü yerlerine gittik. Belli başlı müzeleri de gezilecek olursa rahatlıkla bir hafta kalınabilir.


KIZIL MEYDAN


Meşhur Kremlin başkanlık sarayı ve St. Basil kilisesi bu meydanda. Kremlin, çepeçevre surlarla korunuyor, dört köşesinde kuleler var ve kulelerin tepesine birer kızıl yıldız yerleştirilmiş. Işıkları bugüne kadar sadece 10 dakikalığına bakım için söndürülmüş, yoksa hep yanıyor. Bu arada Kremlin Rusça’da kentin merkezinde bulunan kale demekmiş, her şehirde olurmuş, buradaki Moskova Kremlin’i.



St. Basil kilisesi ve tam karşısındaki Devlet Tarih Müzesi, masallardan çıkmış gibi duruyor. Kilise sanki şekerleme gibi, müze de legolardan yapılmış bir oyuncak gibi. Rusya’nın asker devleti imajını bir nebze olsun yumuşatıyorlar. Kremlin’in tam karşısında ise dev bir alışveriş mağazası var. Dıştan görünümü müze ya da saray gibi ama içi buram buram kapitalizm kokuyor.



Lenin’in mozolesi de bu meydanda. Mumyalanmış bedeni anıt mezarında 90 küsür yıldır sergileniyor. Giriş ücretsiz fakat günde sadece 3 saat ziyarete açık (10:00 – 13:00), o nedenle uzun kuyruklar oluşuyor. Biz yaklaşık bir saat beklemenin ardından içeri girdik ve bir dakika bile kalamadan çıktık. İçerisi zifiri karanlık, ancak kenardaki korkuluklara tutunarak yürünebiliyor. Lenin ortada cam bir bölmede yatıyor, tek ışık kaynağı onu aydınlatıyor. Huzurlu bir uykuda gibi. Odaya bir köşeden girip hızlıca yürüyerek öbür köşeden çıkılıyor, nöbetteki askerler duraksamaya, konuşmaya izin vermiyor. Fotoğraf çekmek zaten yasak, eşyalar girişte bırakılıyor. Mozolenin bahçesinde Brejnev’in ve diğer ünlü kişilerin de mezarları var.



NOVODEVICHY MANASTIRI


Manastır’ın mezarlığı ünlü simalara son mekanlarında ev sahipliği yapıyor. Yeltsin ve Kruşçev burada. Her mezar taşı başlı başına bir anıt, sahibinin kabartması ya da resmi var. Manevi nedenlerle olmasa bile ziyaret edilebilecek, sanatsal bir park gibi. Bizim için önemi ise Nazım Usta’nın orada yatıyor olması, eşi Verayla beraber...



KOZMONOT MÜZESİ VE RUS DEVLETLER FUARI


Yine Sovyetler’in başarılarını vurgulayan yerler. Haksız da değiller, 1950’lerde uzaya çıkmak, azımsanacak bir olay değil. Hele müzede sergilenen, o günlerde kullanılan malzemeleri, uzay giysilerini, resmen tenekeden yapılmış kapsülleri görünce, nasıl başardıklarını insanın aklı hayali almıyor. Yuri Gagarin, doğal olarak bir halk kahramanı ama fazla popüler olup kendisinin önüne geçtiği için Kruşçev tarafından öldürüldüğü söylentisi de var. Müzede fotoğraf çekmek yasak.



Fuar alanında her Sovyet Devleti’ne ait bir pavyon bulunuyor. İçlerine giremedik, şu an aktifler mi, bilemiyoruz. Binalar ve anıtlar yine çok heybetli görünüyor.



GORKİ PARKI


Moskova nehri kenarında, yemyeşil, devasa bir park. Kızıl Meydan’dan buraya nehir boyunca yapılacak hoş bir yürüyüşle ulaşmak mümkün. Yol üzerinde Moskova Katedrali ziyaret edilebilir ve Rus donanmasını kuran, Deli Petro ya da Büyük Petro olarak da bilinen Çar 1. Petro’nun gemili ilginç anıtı görülebilir. Buran uzay mekiğinin test aracı da bu parkta yer alıyor. Parkın yanından saatlik nehir turu yapan gemiler kalkıyor. Biz biraz da mola verip dinlenme amaçlı olarak tura katıldık ve memnun kaldık.



POBEDİ (ZAFER) PARKI


Gördüğümüz kadarı ile Moskova’da parklar, yeşil alan haricinde, mutlaka ihtişamlı bir anıtla taçlandırılmış tören alanlarına sahip. Şehre yukardan baktığı için Napolyon Moskova kuşatması sırasında karargahını bu alana kurmuş. Sonradan Ruslar Fransa’ya karşı kazandıkları zaferin anısına tak ve anıtı yapmışlar. II. Dünya Savaşı ile ilgili anıtlar da eklenince meydan, açık hava müzesine dönüşmüş.



Parkla aynı adlı metro istasyonu, 84 metre derinliği ile Moskova’nın 1., dünyanın 3. en derin istasyonuymuş. Gerçekten de yürüyen merdivenlerle yüzeye çıkmak birkaç dakika alıyor.



Bitirmeden, gittiğimiz Türk restoranlarının adreslerini ekleyelim. Şimdiye kadar yurt dışında gittiklerimiz arasında açık ara en başarılı olanlar bunlardı. Türk lezzetlerini özleyenlere ve Rus mutfağından aradığını bulamayanlara şiddetle öneririz.

  • Шыкыдым (Şıkıdım), Arkadiya Alışveriş Merkezi, Bolshoy Ovchinnikovskiy 16, 115184, Moskova
  • Босфор (Bosfor), Ul. Arbat 24, Moskova


  • Moskova'ya gittiniz mi ya da gitmek ister misiniz?

    Bu yazıya yorum yapmak ister misiniz?

    Wikipedia'da Moskova: http://tr.wikipedia.org/wiki/Moskova

    Bu yazımız daha önce Gezmek Güzel'de yayınlanmıştı.

    Geri (Gezilerimiz)